|
BİRLEŞEMEYEN ÇİFTLER: KLİNİK ÖZELİKLER VE TEDAVİ YAKLAŞIMI*
Dr.Y. Özay Özdemir
Bir çiftin herhangi bir fiziksel ya da psikolojik nedene bağlı olarak cinsel
birleşmeyi gerçekleştirememe ya da cinsel birleşme girişimini tamamlayamama
durumu bilimsel yazında tanımlanmış bir klinik antitedir1.
Bu yazıda ‘Birleşemeyen Çift’ (BÇ) olarak tanımlanan klinik durum, İngilizce
literatürde “Unconsummated Marriage” şeklinde yer almaktadır. İngilizce sözlükte
consummate sözcüğünün; “1. tam, eksiksiz, mükemmel, 2. tamamlamak,
mükemmelleştirmek, 3. (evliliği) cinsel ilişkiyle tamamlamak” şeklinde anlamları
bulunmaktadır2. İlginçtir ki bu “tamamlanmama” kavramı pek çok yere
göndermede bulunur. Tedavi amacıyla başvuran birçok evli BÇ olgusunun şu sözleri
artık kalıplaşmıştır: “Evlendik ama karı-koca olamadık, karı-koca olamayacaksak
niye evlendik?”. Evlilik, ancak “cinsel birleşme”gerçekleştiğinde tamamlanmış,
yani karı-koca olunabilmiş sayılmaktadır. Cinsel birleşmeyi ancak karı-koca
olanlar yapabilir, kardeşler, baba-kız, anne-oğul yapamaz (ensest yasağı).
Nitekim BÇ olguları bu yasağı sürdürerek eşleriyle ilişkilerinin ödipal çatışma
yüklü doğasını sergilemektedirler.
BÇ tanısına özel önem atfeden klinisyenlerden Helen Singer Kaplan (1983), cinsel
bozukluklar genel başlığı altında ayrı bir alt başlık olarak sınıflandırmıştır.
Birçok yazar BÇ olgularının ilişkilerindeki “bozuk işlevsellikteki bağlantıya (dysfunctional
link)” dikkat çekmiştir.1,3 Kaplan (1983), BÇ olgularını
değerlendirirken “patolojik olanın erkek ya da kadın değil aralarındaki ilişki
olduğunu” akılda tutmak gerektiğini vurgulamıştır.1 Kernberg
(1995), çiftlerin ilk dönemlerinde yaşadıkları cinsel uyuşmazlıkların
genellikle çözülmemiş ödipal sorunlardan kaynaklandığını ve ilişkinin bunları ne
oranda çözeceğinin, daha sağlıklı olan partnerin tutumuna bağlı olduğunu
belirtmiştir.4
Görülme Sıklığı
BÇ'nin görülme sıklığına ait istatiksel verilerin belirlenmesinde çeşitli
nedenlere bağlı güçlükler bulunmaktadır. BÇ olgularının suçluluk, utanç ve
yetersizlik duyguları nedeniyle yardım arama ile sorunlarını gizleme davranışı
arasında bilinçli ve bilinçdışı çatışma yaşadıkları, bu nedenle tedavi için
başvurmayı erteledikleri belirtilmektedir.3,5,6 BÇ olgularının uygun
tedaviye ulaşamamalarının diğer nedeni tedavi ekibiyle ilgilidir. BÇ tedavisinde
tanının doğru konulması yanında değerlendirme de oldukça önemlidir. BÇ
olgularının çoğunlukla ilk başvuru yeri üroloji ya da jinekoloji klinikleri
olmakta, değerlendirme aşamasında çiftin yalnız bir üyesine odaklanılarak
partner kaynaklı sorunlar ve çift ilişkisi atlanmaktadır.7-9
Çeşitli araştırmalarda BÇ’nin tedavi kliniklerine başvuru oranları %2-24
arasında değişmektedir.3,10-13 Oranlar arasındaki geniş aralığın
çalışmanın yapıldığı tarih ile kültürel yapı yanında tanım ve araştırma yöntemi
farklılıklarına dayandığı düşünülmektedir.
Birçok araştırmada BÇ’nin ve BÇ’nin en önemli nedenleri olan erken boşalma ve
vajinismusun, Türkiye ve bazı Doğu ülkelerinde Batı ülkelerine göre daha sık
görüldüğü bildirilmektedir.8,9,14-18 Bu sonucun Doğu ve Batı
toplumları arasındaki gelenek, din ve feodal sosyal yapı gibi keskin kültürel
farklılıklardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bazı Doğu ülkelerinde, boşanma ve
evlilik öncesi cinsel ilişkinin aile değerlerine saldırı ve skandal yaratacak
davranış olarak değerlendirildiği bildirilmektedir.8,19 Türkiye’nin
birçok yeri, diğer Doğu ülkelerine kıyasla daha fazla batı yaşam tarzındadır,
ancak cinsellik ve bekaret konusundaki geleneksel davranışların ilişkiler
üzerinde hala baskı unsuru olduğu belirtilmektedir.18,20 Keza,
vajinismus Türkiye’de en sık görülen kadın cinsel işlev bozukluğu olma
özelliğini korumaktadır.13,17,18
Etiyoloji ve Klinik Özellikler
Cinsel birleşmenin tamamlanmasına engel olan, kadına ve erkeğe bağlı birçok
neden bulunmaktadır. İlk sırada, kadın cinsel sorunlarından vajinismus ve erkek
cinsel işlev sorunlarından sertleşme bozukluğu ve erken boşalma gelmektedir.
Vajinismus hemen tüm yayınlarda BÇ’nin en sık nedenidir.1,3,6,7,9,13
Blazer (1964), ABD’de yaşayan, evli ve cinsel birleşmeyi gerçekleştirememiş 1000
BÇ olgusunda, birleşememe nedenlerini araştırmış ve kadın üyelere sorulan “neden
hala bakiresiniz” sorusuna verilen yanıtları gruplandırmıştır. Aynı
araştırmadaki sonuçlara göre, ilk beş sıradaki yanıtlar; ‘acı duymaktan korku’
(%20,3), ‘cinsellik pis ve ayıplanacak bir şey’ (%17.8), ‘partnerde serleşme
sorunu’ (%11.7), ‘gebe kalma korkusu’ (%10.2) ve ‘cinsel organın küçük ve dar
olduğu düşüncesi’ (%8.2) şeklindedir.21
Vajinismus olgularında anneden kocaya aktarılmış olan düşmanca duygular, kocanın
penisini yutma-yeme bilinçdışı düşlemine dönüşür.5 Bu olgularda ilk
birleşmede olacaklara ilişkin, kültürel kaynaklı çarpıtılmış bilgiler (penisin
vajinaya girerken kızlık zarının yırtılacağı, patlayacağı, bozulacağı, kanama
olacağı vb söylemler) intrapsişik kaynaklı (nesneye (anneye/kocaya) yönelik
bilinçdışı saldırganlık dürtülerinin yol açtığı) korkuları alevlendirir.
Freud, ‘Kadın Cinselliği’ makalesinde, bazı kadınların annelerine yönelik ilk
bağlılıklarına takılı kaldıklarını ve erkeklere hiçbir zaman gerçek bir yöneliş
gerçekleştiremediklerini belirtir. Babaya bağlılıkları özellikle yoğun olan
kadınlar, bunun öncesinde anneye karşı da aynı ölçüde yoğun ve tutkulu bir
bağlılık evresi yaşamışlardır. Freud, kadının cinsel yaşamındaki birçok olgunun
bu evreyle ilişkilendirilmek suretiyle açıklanabileceğini belirtir: “Kocalarını
baba modeline dayanarak seçen, ya da onu babanın yerine koyan birçok kadın
anneleriyle olan kötü ilişkilerini evlilik yaşamlarında kocalarıyla da
tekrarlamaktadırlar. Böyle bir kadının kocası, babasıyla ilişkisinin varisi
olması gerekirken, gerçekte annesiyle olan ilişkisinin varisi olup çıkar. İlk
ilişkisi annesiyledir ve babasına bağlılığı bu ilişkinin üstüne kurulur; ve
evlilikte [anneyle olan] ilk ilişki bastırmadan kurtularak tekrar ortaya çıkar.
Çünkü kadınlığa giden gelişiminin temel içeriği, annesine duyduğu sevgi içerikli
nesne bağlılığının babasına aktarılmasında yatar. Birçok kadın, tıpkı
gençliklerinin anneleriyle giriştikleri bir mücadeleyle geçmesi gibi, erişkinlik
dönemlerinde de kocalarıyla sürekli bir mücadele içinde olurlar”.22
Cinsel eğitim yetersizliği, çocuksu ya da olgunlaşmamış kişilik özellikleri,
aileye aşırı bağımlılık BÇ olgularının karakteristik özellikleridir.5,9
Kaplan (1983), BÇ etiyolojisinde çift’e ait etkenleri şöyle sıralamaktadır:
Cinsel beceride yetersizlik, bilgi eksikliği, nörotik etkileşim (güç çatışması,
anlaşmazlıklar, hayal kırıklıkları, karşılıklı aile aktarımları), uyumsuz cinsel
fanteziler, uyumsuz evlilik, alkol-madde kullanımına bağlı ilişki sorunları.1
BÇ olgularında psikosomatik etkenleri inceleyen bir araştırmaya göre kadınların
çoğunda genital organlarının anormal olduğu düşlemleri, cinsel organlarının
varlığını inkar ve U.D.U (Uysal baba, Dominant anne, Uysal koca) sendromu
bulunmaktadır.23
Duddle (1977), BÇ üyesi kadın grubu ile normal kontrol grubunu evlilik öncesi
cinsel yanıt ve başka bir çok sosyal değişken açısından karşılaştırdığı
çalışmasında, iki grup arasında baba ya da eşlerinin sosyal sınıfı, eğitim
durumu, dini inanış çeşitleri ve cinsel eğitim edinme yöntemi ve menarş yaşı
açılarından fark saptanmadığını; evlilik öncesi orgazm deneyiminin BÇ grubunda
daha fazla olduğunu bildirmiştir. Aynı çalışmada kişilik testi sonuçlarına göre
hasta grubunun kontrol grubuna kıyasla daha fazla nörotik özellikler taşıdığı
ve daha az dışa dönük kişilerden oluştuğu belirtilmiştir.6
Çeşitli araştırmalarda ortalama sorun süresi (sorunun başlangıcı ile tedavi
başvurusuna kadar geçen süre) oldukça geniş bir aralık (2.10–8 yıl) içindedir.3,7,13,21
Ancak araştırmalardan çıkan sonuç, ilk yayınların yapıldığı tarihten günümüze
sorun süresinde azalma olduğu yönündedir.13 Bu azalmanın hem tedavi
sunan klinik ortam sayısındaki artış hem de internet ve medya ile yapılan
yayınlar yoluyla toplumdaki bilinçlenmeden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Şimdiye dek bildirilmiş sorun süresi en uzun olgu 28 yıllık evli bir çifttir.13
Bir çalışmaya göre BÇ olgularında sorun süresi, sorunun erkek kaynaklı olduğu
grupta sorunun kadın kaynaklı olduğu gruba oranla daha uzundur.13
Yöntemleri kısmen benzeyen iki araştırmada, birincil etiyolojik etkenin erkekte
olma oranları %7 ve %16 şeklindedir.13,3 Bu bulgular erkeklerin
cinsel birleşmeyi engelleyen bir sorun yaşadıklarında tedaviye başvurmakta
isteksiz davrandıklarını düşündürmektedir.
Tedavi
BÇ görülme sıklığını belirlemeyi güçleştiren nedenlerin (“utanç duyulan sır”
olarak tanımladıkları sorun nedeniyle çiftler başvurmakta gönülsüz, klinisyenler
sorunu yeterince tanımıyor), aynı zamanda tedavi sonuçları üzerinde de olumsuz
etkileri bilinmektedir. Klinisyenler tarafından verilen yanlış mesajların (Tablo
1), olguların tedavi almalarını, tedavi motivasyonunu ve başarısını dolayısıyla
hayatlarını doğrudan olumsuz etkilediği vurgulanmaktadır.10,13
İran ve Suudi Arabistan gibi bazı Doğu ülkelerinde, tedavi başvurusundaki en
önemli motivasyon kaynaklarının aile baskısı, çocuk isteği ve boşanma tehdidi
olduğu bildirilmektedir.8,9,19 Türkiye’de yapılmış bir araştırmada
ise olguların yalnız %10’unda başvuru motivasyonu aile baskısı, çocuk isteği vb.
kaynaklıdır.13
BÇ olgularında etiyolojik neden vajinismus olduğunda, birçok araştırmada yüksek
oranda olumlu tedavi sonuçları bildirilmektedir. Konuyla ilgili literatürün en
erken tarihli örneklerinde, içgörü yönelimli psikoterapi ve davranışçı
psikoterapi tekniklerinin birlikte uygulandığı tedavi yöntemi ile elde edilen
başarı oranları %72-87 arasındadır.6,7,23
Ellison (1968), eğitim düzeyinin, tedavinin olumlu sonuçlanmasını anlamlı, gelir
düzeyinin ise hafif şekilde etkilediğini, yaş ve evlilik/ilişki süresi arttıkça
tedavi süresinin de doğru orantılı olarak arttığını bildirmiştir.23
Friedman (1962), önceki başarısız tedavi girişimlerinin sonucu olumsuz
etkilediğini belirtmiştir.23 Ancak, Özdemir ve ark.nın (2008)
yaptıkları çalışmada, daha önce başarısız tedavi deneyimi olan grupta tedavi
sonucu açısından fark olmadığı, sorun süresi ile tedavi süresi ve seans sayısı
arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı saptanmıştır.13
BÇ olgularında birincil etiyolojik etkeni hedef alarak uygulanan çeşitli tedavi
yöntemleri bildirilmiştir. Örneğin, İran’da yapılan bir çalışmada sertleşme
bozukluğu nedeniyle birleşme gerçekleştiremeyen 200 olguya interkorporal
enjeksiyon tedavisi uygulandığı, olguların %70’inde başarılı sonuç alındığı
bildirilmiştir.8 Ancak, yalnızca penisin vajinaya penetrasyonunun
gerçekleşmiş olmasının tedavide başarılı bir sonuç olarak değerlendirilmemesi
gerektiği vurgulanmıştır.5,23 Pekçok BÇ olgusunda, tedavi sonrasında
zamanla disparoni geliştiği, normal doğum yapmanın vajinismusa çözüm olacağını
düşünerek olağan olmayan yollarla gebe kalmış, hatta doğum yapmış ancak sorunun
halen devam ettiği olgularla karşılaşıldığı belirtilmiştir.7,13
Etiyolojide birincil neden yalnız bir üyeye ait işlev bozukluğu olarak görülse
bile çoğu olguda ilk seçenek tedavi yöntemi, çiftin her iki üyesini kapsayan
modifiye cinsel terapi olmaktadır. BÇ cinsel terapisi dört bölümden
oluşmaktadır: değerlendirme ve bilgilendirmenin yapıldığı ilk bölüm, çiftin her
iki üyesine verilen bireysel egzersizlerin ağırlıkta olduğu ikinci bölüm, çiftin
ortak egzersizlerinin olduğu üçüncü bölüm ve son olarak birleşme egzersiz ve
ödevlerinin yer aldığı dördüncü bölüm. Tedavide anksiyetenin giderilerek kaçınma
davranışlarının ortadan kaldırılması, çiftin istedikleri zaman, istedikleri
şekilde cinsel birleşmeyi gerçekleştirebilmeleri, cinsel uyarılmanın beden
yanıtlarının sürdürülebilmesi, orgazma ulaşabilmeleri ve ilişkide yakınlaşmanın
sağlanması amaçlanmaktadır. Birçok yazar, çoğu BÇ olgusunda, terapi sürecinin
cinsel işlev yanıtları üzerindeki olumlu etkileri yanında, kişilik yapısında
olgunlaşma belirtilerinin de gözlenebildiğini belirtmektedir.13,23
Terapiye katılım ve tedavi terk oranları yalnız terapist yaklaşımlarıyla
bağlantılı değil, aynı zamanda çiftin cinsel birleşme için hazır olma
derecesiyle ilgilidir.
Sonuç olarak Türkiye’de yapılmış araştırmalar BÇ görülme sıklığının, Batı
ülkelerine kıyasla daha yüksek olduğunu göstermektedir.13,20,24 Bu
sonucun erken boşalma ve vajinismusun görülme sıklığındaki yükseklikle ilgili
olduğu düşünülmektedir. Hem birey hem de çift üzerinde negatif fiziksel,
psikolojik ve sosyal etkileri nedeniyle sağlığı ve yaşam kalitesini ciddi ölçüde
etkileyen BÇ sorunu, uygun biçimde ele alındığında, büyük oranda tedavi
edilebilmektedir.
Kaynaklar
1. Kaplan, H. S. The Evaluation of Sexual Disorders: Psychological and
Medical Aspects. Brunner/Mazel, first edition, New York.; 1983.
2. Moonstar İngilizce Türkçe sözlük. http: //www.moonstar.gen.tr
3. Gindin, L. R., Resnikoff, D. “Unconsummated marriages: A separate and
different clinical entity.” Journal of Sex & Marital Therapy 2002; 28:
85-99.
4. Kernberg OF. Aşk İlişkileri Normallik ve Patoloji, Yale College, 1995, Yılmaz
A (çev.), Birinci Baskı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2000.
5. Abraham, H. C. Therapeutic and psychological approach to cases of
unconsummated marriage. British Medical Journal 1956; 837-839.
6. Duddle, M. “Etiological factors in the unconsummated marriage” Journal of
Psychosomatic Research 1977; 21: 157-160.
7. Bramley, H. M. et all. “Non-consummation of marriage treated by members of
the Institute of Psychosexual Medicine: a prospective study.” British
Journal of Obstetric and Gynaecologv 1983; 90 (10): 908-913.
8. Zargooshi, J. Unconsummated marriage: Clarification of aetiology; treatment
with intracorporeal injection. British Journal of Urology International
2000; 86: 75-79.
9. Addar, M. H. The unconsummated marriage: Causes and management. Clinical
Experimental Obstetric and Gynaecology 2004; 4: 279-281.
10. Lomax-Simpson, J. M. Unconsummated marriage in women. Medical Worl
1960, 221-224.
11. Malleson, J. Sex problems in marriage with particular reference to coital
discomfort and the unconsummated marriage. Practitioner 1954; 172: 389.
12. Sturgis, S. H. “Routine psychiatric interviews in a sterility investigation.”
Fertility and Sterilit 1957; 8: 52.
13. Özdemir Ö, Şimşek F, Özkardeş S, İncesu C, Karakoç B. The unconsummated
marriage: Its frequency and clinical characteristics in a sexual dysfunction
clinic. Journal of Sex & Marital Therapy, 2008; 34 (3): 268-279.
14. Bancroft, J., Tyrer, G., Warner, P. The classification of sexual problems in
women. British Journal of Sexual Medicine 1982; 8: 30-32.
15. Bhui, K., Herriot, P., Dein, S., Watson, J. P. “Asians presenting to a sex
and marital therapy clinic.” International Journal of Social Psychiatry
1994; 40: 194.
16. Catalan, J., Hawton, K., Day, A. Couples referred to a sexual dysfunction
clinic: Psychological and physical morbidity. British Journal of Psychiatry
1990; 156: 61.
17. Şimşek, F., Özdemir, Ö., İncesu, C., Karakoç, B., Özkardeş, S. “Çoğul
Disiplinli Bir Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezine Başvuran 1,002 Olgunun
Sosyodemografik ve Klinik Özellikleri.” Üroloji Bülteni 2003; 14
(3): 137-144.
18. Tuğrul, C., Kabakçı, E. Vaginismus and its correlates. Journal of Sex &
Marital Therapy 1997; 12 (1): 23-34.
19. Chakrabarti, N., Sinha, V. K. Marriage consummated after 22 years: A case
report. Journal of Sex & Marital Therapy 2002; 28: 301-304.
20. Kabakçı, E., Batur, S. Who benefits from cognitive behavioral therapy for
vaginismus? Journal of Sex&Marital Therapy 2003; 29 (4): 277-288.
21. Blazer, J. A. ” Married virgins-Studies of unconsummated marriages.”
Journal of Marriage Family 1964; 26: 213-214.
22. Freud S. Cinsellik Üzerine, Selçuk Budak (çev.), Dördüncü basım, Öteki
Yayınevi, Ankara, 2000.
23. Ellison, C. “Psychosomatic factors in the unconsummated marriage”.
Journal of Psychosomatic Research 1968; 12: 61-65.
24. İncesu C, Yetkin N. Cinsel işlev bozukluğu nedeniyle başvuran kadın ve erkek
561 olgunun sosyodemografik özellikleri ile cinsel tutum ve deneyimlerinin
karşılaştırılması. Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji Dergisi 2000; 8 (Özel
sayı 1): 14.
Tablo 1. Klinisyenler tarafından verilen yanlış mesajlar ve uygulamalar
· Fiziksel engel olduğuna ilişkin inançları desteklemek: kızlık zarı
veya vajina yapısına ilişkin olumsuz açıklamalar yapılması,
himektomi, anestezi altında dilatasyon veya birleşme uygulatılması,
anestezik pomad önerilmesi vb. |
· “Psikolojik yaşantı” olarak hafife almak, alkol veya psikotrop
ilaç önermek, gayri ciddi tutumla dinlemek (kadınlara “biraz dişini
sıkacaksın”, erkeklere “gerekirse zorla, tecavüz et (?)” vb. sözler
söylemek) |
· Yalnız penisi sertleştirmeye yönelik girişimler uygulamak |
|