Anasayfa | Yayınlarımız | Yazılarımız & Sunularımız | Tedaviler | Psikolojik Testler | Genel Sorular ve Yanıtları | İletişim
Site içi arama:   
Üye ismi:        Şifre:   
Spheres of Thought II, Marlene Healey

 

Yazılarımız >> Anksiyete Bozuklukları >> Anksiyete Bozuklukları Hakkında Genel Bilgiler


 

 

Anksiyete eğer karşılaşılan duruma uygunsa kişinin performansını artıran olumlu bir duygulanımdır, yani normal bir tepkidir. Bu durumda şiddetli bir anksiyete bile kişi tarafından olağan karşılanır ve tolere edilir. Anksiyetenin ortak belirti olduğu bazı psikiyatrik bozukluklar Anksiyete Bozuklukları grubunu oluşturur. Bunlar, Panik Bozukluğu (Agorafobinin eşlik ettiği/etmediği), Genelleşmiş Anksiyete Bozukluğu, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB-Posttravmatik Stres Bozukluğu- PTSB), Sosyal Fobi, Özgül Fobi ve Başka Türlü Adlandırılmayan Anksiyete Bozukluğudur. Anksiyete bozukluklarında çoğunlukla asıl sorun sık sık, şiddetli anksiyete hissetme değil; anksiyetenin gerçekdışı ve zorlayıcı (intruzif) nitelikte olmasıdır. Panik bozukluğunda bedenin iflası, sosyal fobide olumsuz değerlendirilme, yaygın anksiyete bozukluğunda kendisinin ya da yakınlarının zarar görmesi, obsesif kompusif bozuklukta kendisine ya da yakınlarına zarar vereceği, özgül fobilerde kendisinin zarar göreceği, TSSB’de geçmişteki tehditlere ilişkin intruzif anımsama düşünceleri söz konusudur. Anksiyete bozukluklarında kişiyi aslen huzursuz kılan, özgül semptomlar ve bu semptomlardan korkmadır. Benzodiazepinler gibi anksiyolitik ilaçların asıl sorunun çözümünde yeterli olmaması da temel sorunun anksiyete olmadığını düşündürür.

Ayırıcı Tanı

Anksiyete bozuklukları çok sayıda bedensel hastalık, ilaç ya da madde kullanımı yanısıra bazı psikiyatrik bozukluklarla da karışabilir. Anksiyete bozukluklarının ayırıcı tanısında yer alan durumlar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tıbbi Hastalıklar   Madde Kullanımı/Kötüye kullanımı   Psikiyatrik Bozukluklar
Kalp
  • Anjina
  • Aritmiler
  • Konjestif kalp yetmezliği
  • İnfarktüs
  • Mitral valv prolapsusu
  • Paroksismal atrial taşikardi

Endokrinolojik

  • Hipertiroidi
  • Cushing hastalığı
  • Hiperparatiroidi
  • Hipoglisemi
  • Premenstrüel sendrom

Neoplastik

  • Karsinoid
  • İnsülinoma
  • Feokromasitoma

Nörolojik

  • Huntington hastalığı
  • Meniere hastalığı
  • Migren
  • Multipl skleroz
  • Epilepsi
  • Geçici iskemik atak (TIA)
  • Vertigo
  • Wilson hastalığı

Akciğer/Pulmoner

  • Astım
  • Emboli
  • Tıkanma
  • Tıkayıcı akciğer hastalığı(obstruktif pulmoner hastalık)

Diğer

  • Porfiri
  • Üremi
  Reçeteli/Reçetesiz ilaç kulanımı
  • Antidepresanlar
  • Fenfluramin/fentermin
  • Stimüulanlar(örn; metilfenidat, Amfetamin)
  • Steroidler
  • Sempatomimetikler

Madde kötüye kullanımı

  • Alkol/sedatif yoksunluğu
  • Kafein
  • Halusinojen
  • Stimülan kötüye kullanımı (örn; Kokain)
 

Uyum bozuklukları

Duygudurm bozuklukları

Disosiyatif bozukluklar

Kişilik bozuklukları

Somatoform bozuklukları

Şizofreni ve diğer psikotik bozuklukları

Son dönemde yapılan araştırmalara göre kronik anksiyete bozukluğu kardiyovasküler nedenli mortalite oranını artırabilir. Bu nedenle, erken tanı ve tedavinin yaşam süresini uzatma açısından da önemi bulunmaktadır. Anksiyete bozuklukları belirtileri farklı kültürlerde değişiklik göstermez, aynıdır. Kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Daha önce yalnız klinik populasyon verilerine dayanarak sosyal fobinin erkeklerde daha fazla olduğu düşünülüyordu; ancak toplum temelli çalışmalarla sosyal fobinin de diğer anksiyete bozuklukları gibi kadınlarda daha fazla olduğu gösterilmiştir. Erkeklerin tedaviye daha sık başvurmalarının nedeni iş yaşamında sosyal fobinin engelleyici etkisinden kurtulmak isteği olabilir. Anksiyete bozuklukları yüksek eştanı oranına sahiptir. Ayrıca depresyon ve madde kötüye kullanımı sıklıkla eklenir. Araştırmacılar giderek daha fazla duygudurum ve anksiyete bozuklukları ilintisine odaklanmaktadır.

Genetik

Çok sayıda çalışma anksiyete bozukluklarının ailesel geçişi olduğunu gösterdi. Ancak hiçbirisinde basit Mendel yasasına uygun geçiş söz konusu değil görünüyor. Yani hiç birine özel bir gen henüz bulunmamıştır. Anksiyete bozukluğu ve depresyona yatkınlık arasındaki örtüşmenin genetik yönü de tam olarak bilinmiyor. Bu konuda bir hipotez, utangaçlık, hiperaktif otonom sistem gibi mizaç özellikleri kalıtımsal olarak aktarılır; bu genotipler yaşam olayları sonucu farklı fenotiplere yol açar.

Nörobiyoloji

Preklinik çalışmalardan iki ilginç görüş ortaya çıktı: İlki, hayvanlarda koşullandırılmış korku tam olarak amigdalanın merkezi çekirdeğinin (santral nukleus of amigdala- CNA) normal işlevine bağlıdır. Hayvanda korku sırasında CNA’dan afferent projeksiyonlar beynin otonom sinir sistemi merkezlerini uyarır; bu merkezler akut anksiyete yanıtının davranışsal ve fizyolojik belirtilerinin çoğundan sorumludur. İkincisi, erken separasyon hipotalamik-hipofiz- adrenal eksenin işlevlerini değiştirerek, etkilenen hayvanda yaşam boyu süren kalıcı değişikliğe yol açar.

Panik ve travma sonrası stres bozukluğuyla ilgili yapılan çok sayıda çalışma insanda anksiyetenin nörobiyolojisini kısmen aydınlatmıştır. Panik bozukluğu hastalarına sodyum laktat infüzyonunun panik atakları uyardığı uzun yıllardır biliniyor. Sonraki yıllarda panikojen olduğu belirlenen maddeler noradrenerjik yohimbin, karbon dioksit, solunum uyarıcısı doksapram ve kolesistokinindir. Bozulmuş serotonerjik, noradrenerjik ve solunum sistemleri panik bozukluğunda etkilidir; bozukluk genetik yatkınlık ve travmatik ayrılma (seperasyon) sıkıntısının her ikisinin etkisiyle oluşuyor görünmektedir. Beyin görüntüleme çalışmaları panik bozukluğu hastalarının strese karşı anormal hızlı serebral vasküler yanıt verdiğini ortaya çıkarmıştır; hipokapnik soluma sırasında normal kontrollere göre d aha fazla vazokonstrüksiyon meydana gelmiştir.

Travma sonrası stres bozukluğu hastalarındaki araştırmalar kortizol salınımında azalmaya yol açan hipotalamik-hipofiz-adrenal eksende downregülasyon olduğunu göstermiştir. Bu durum muhtemelen kortikotopin uyarıcı faktörün (kortikotropin releasing factor-CRF) kronik olarak fazla üretiminden kaynaklanmaktadır. Ayrıca çalışmalar, olasılıkla artmış merkezi glikokortikoid etkilerinin sonucu olarak hipokampusta nöronal dejenerasyon olabileceğini düşündürüyor. Hipokampus bellek işlevi için kritik önemde olduğu için, bu durum travma mağdurlarındaki travmatik olayı unutma belirtisini açıklayabilir.

Sosyal fobinin nörobiyolojisi ile ilgili tutarlı bulgular henüz yok.

Genelleşmiş anksiyete bozukluğunda ilgi santral benzodiazepin reseptörlerine ve inhibitör aminoasit γ-amino bütirik asitin (GABA) bağlanma bölgesine yoğunlaştırılmıştır.

Dr.Nuray Türksoy Karalı

Yararlanılan kaynaklar:

The Treatment of Anxiety Disorders Clinician Guides and Patient Manual 2nd Ed., 2003 Comprehensive Textbook of Psychiatry 8th Ed., 2005

Current Diagnosis and Treatment in Psychiatry, 2000

 

 © 2022 Simurg Psikiyatri Psikoterapi
Kullanım Sözleşmesi | KVKK Aydınlatma Metni