Obsesif kompulsif nevroz anal-sadistik gelişim basamağına ait bir hastalıktır. Normal gelişmenin bu basamakta hasarlanması durumunda bu döneme özgü anal-sadistik impulsların modifiye olmasıyla üst basamaklara tam bir geçiş gerçekleşmez ve söz konusu anal-sadistik impulslar bireyin kişilik örgüsünde yer alır. Bu durum, normal koşullarda anal-sadistik renklere sahip kişiyi gündelik yaşamını bozacak şekilde etkilemez ve kişi reaksiyon formasyon savunma mekanizmasını kullanarak yaşamını sürdürür. Bu mekanizma, bilinç düzeyinde, altta yatan dürtünün tam tersi bir tutumun ortaya konmasıdır ve bir yandan tahammülsüz ve cezalandırıcı, Freud’un deyişiyle “arkaik” süperegoyu yatıştırırken, süreç ilerledikçe ve belirgin bir kişilik özelliği haline geldikçe kişiye belli bir doyum da yaşatır. Ancak yetersiz ego kişiyi zorlayan durumlarda anal -sadistik gelişim evresine regresyon yaşanmasına yol açar. Bu sayede ödipal döneme ait dürtü ve isteklerin yol açtığı anksiyeteden kaçınılır, ancak anal döneme ait çatışmalar yeniden ortaya çıkar.
Regresyonun amacı, daha üst düzeyde yaşanan çatışmanın oluşturduğu anksiyeteden uzaklaşmaktır. Ama bu da kişiyi rahatlatmaz, çünkü regresyonun etkin duruma geçirdiği anal ve agresif dürtüler boşalmak için baskı yapar ve kişi yeniden anksiyete yaşar, bundan kaçınmak içinse yeni savunma mekanizmalarına ihtiyaç duyar. Regresyondan önce reaksiyon formasyon kişilik yapısındaki anal-sadistik enerjiyi kontrol ve modifiye etmeye yeterken, fallik basamakta yaşanan ve regresyona yol açan çatışma sonucu anal-sadistik basamağa aktarılan enerjinin de devreye girmesiyle denge bozulur ve çok fazla enerji yüklenen anal-agresif dürtülerle başedilemez. Izolasyon, yap-boz ve yer değiştirme savunma mekanizmaları devreye girer. Bunlar da, baskı uygulayan impulslarla birlikte, semptomların oluşmasına neden olurlar.
Söz konusu savunma mekanizmalarından izolasyon, anksiyete yaratan duygu ve düşüncelere karşı koruyucu bir düzenektir ve bilinç düzeyine duygularla ilişkisinden arındırılmış, yalnızca dürtüyle ilişkili bir düşüncenin çıkışı anlamına gelir. Afektif bileşeninden arındırılmış düşünce kolayca kabul edilebilir ve bilincin bir bölgesine yerleşir. Bu düşüncenin çevresi özenle örülür ve düşüncenin artık tartışılamaz olması pahasına afektif yapılarla ilişki kurması engellenir. Fenichel’in (1945) kimi notları, daha sonra ADD biçiminde adlandırılan bu kavramı tanımlamaya çok yaklaştığını düşündürmektedir.
OKB’li bireyin sığındığı öbür savunma mekanizmaları olan yap-boz ve yer değiştirme ise temel olarak ilkel majik düşünceye dayanır. Korkutucu obsesif dürtü ya da düşüncelerden mantık dışı bir biçimde beklenen zarar, yine mantık dışı törenlerle önlenmeye ya da olay zinciri kırılmaya çalışılır.
Fenichel, anal sadistik döneme gerileme sonucu güçlenen arkaik süperegosu ve agresif dürtüleri arasında çaresiz kalan OKB’li hastanın üç bellibaşlı özelliği bulunduğunu belirtmiştir:
Ambivalans: Bir nesneye karşı birbirine zıt duyguların bir arada olmasıdır. Karşıt duyguların çatışması, davranışta yapma-bozma biçiminde görülür. Seçme durumunda kalan kişi, kendisini çaresiz bırakan bir kuşku da yaşar.
Majik düşünce: Sadistik-anal döneme ait bir düşünme biçimidir. Kişi herhangi bir şeyin yalnızca düşünerek gerçekleşebileceğini sanır. Bu nedenle hastalar agresif düşüncelerinden çok korkarlar.
Süperegoda değişiklikler: OKB’lilerde tabu sayılan düşünce ve davranışlar çok fazladır. Kendilerini fazla eleştirirler ve bundan rahatsızdırlar.
|