|
Obsesif kompulsif
kişilik bozukluğu (OKKB) ve OKB arasındaki ilişki önemli tartışmalara konu olagelmiştir (Pollak, 1987a). Geçmişte bu iki sendrom arasındaki benzerlikler nedeniyle OKB’nin OKKB ile, öbür kişilik bozukluklarıyla olandan farklı özel bir bağı bulunduğu düşünülmüştür. 1960’larda gerçekleştirilen yedi çalışmada OKB’lilerin ortalama %71’inde ortadan şiddetliye değişen düzeylerde obsesif kompulsif kişilik özelliği saptanmıştır (Black ve ark., 1974). 1986’da gerçekleştirilen bir çalışmada DSM III OKB ölçütlerine uyan 44 hastanın yarıdan fazlasının (%55) DSM III OKKB tanı ölçütlerine de uyduğu bildirilmiştir (Rasmussen ve Tsuang, 1986c). Bu sonuçlar OKKB’nin OKB için bir öncül olduğu savını desteklemiştir.
Son zamanlarda gerçekleştirilen çalışmalarsa OKB ve OKKB’nin ilintili olmadığını vurgulamaktadır. OKB’li hastalarda kişilik bozukluğu oranı kontrol gruplarına göre yüksek bulunmakla birlikte, OKKB’’ye normal kontrollere göre daha sık rastlanmadığı bildirilmiştir (Joffe ve ark., 1988; Steketee, 1990; Black ve ark., 1993).
Çalışma sonuçları arasında bu denli büyük farklılıklar bulunmasında, incelenen hasta gruplarının ve kişilik bozukluğunu değerlendirme yöntemlerinin farklılığı gibi etmenler rol oynamış olabilir (Joffe ve ark., 1988). Çalışmalarda kullanılan tanı ölçütleri de önemlidir. Örneğin DSM III-R ölçütleriyle DSM III ölçütlerine göre daha yüksek oranda OKKB görülmektedir (Baer ve ark., 1990).
Öte yandan, OKB’nin belirli bir semptomatolojiye sahip bir altgrubuyla OKKB arasında bir bağlantı olabilir. Bu sav geçerliyse, değişik çalışmalardan farklı komorbidite sonuçları alınması, her bir grupta özgül semptom profilleri bulunmasına bağlı olabilir (Gibbs ve Oltmanns, 1995). Gerçi OKB semptomatolojisi olgular arasında büyük farklılıklar gösterebileceği gibi aynı olguda süreç içinde de değişebilmektedir, ancak çeşitli araştırmacılar yıkama ve kontrol etme kompulsiyonu olan hastalar arasında farklılıklar olduğunu belirtmişlerdir (Rachman ve Hodgson, 1980). Yıkama kompulsiyonu olanlar net bir ortaya çıkarıcı etmene bağlı, akut ve olağandan geç başlangıç göstermektedirler. Bu hastalar çoğu kez evli, kadın ve eğitim görmemiş olma eğilimindedirler. Kontrol kompulsiyonu olanlarsa çoğu kez bekar, erkek, erken başlangıçlı, ortaya çıkarıcı bir etmenin bulunmadığı, eğitimli vakalardır (Minichiello ve ark., 1990; Khanna ve ark., 1992). Sosyodemografik farklılıklara ek olarak kontrol edicilerin obsesyonları kuşku ve inanç biçimindeyken, yıkayıcıların kompulsiyonlarına eşlik eden temel duygu korkudur. Kontrol edicilerde semptomların içeriği günlük etkinliklere odaklanırken, yıkayıcılar kir, din ve hastalık temalarını dile getirmektedirler. Kontrol ediciler daha çok gelecekteki olası zararlarla ilgilenirken, yıkayıcıların korkuları sıklıkla dış olaylarla uyarılır. Bir başka fark, iki grup hastanın ebeveynlerini algılayışlarındadır. Kontrol ediciler annelerinin kılı kırk yaran ve aşırı talepkar kişiler olduğunu belirtmişlerdir; bu da hata yapmamak için aşırı dikkat göstermelerini açıklayabilir (Steketee ve ark, 1985).
Semptomların ortaya çıkış düzeneğine göre yapılan değerlendirmelerde, kontrol etme kompulsiyonları eleştirilme korkusuna bağlı ve sorumlulukla ilgili aktif bir kaçınma davranışı olarak yorumlanmıştır (Rachman ve Hodgson, 1980). Bu türdeki kompulsiyonlar, gelecekte ortaya çıkacak bir felakete ilişkin düşüncelerden kaynaklanan ve engelleyici nitelik taşıyan diğer kompulsiyonlardan ayrılır (Foa ve Kozak, 1991). Yıkama kompulsiyonları ise çevreyi güvenli bir duruma getirerek anksiyeteyi azaltmak üzere gerçekleştirilen pasif kaçınma davranışıdır (Rachman ve Hodgson, 1980). Yıkayıcıların korkuları içerik yönünden kontrol edicilerinkilerden farklılık gösterir ve günlük etkinlikler yerine belirli nesne ve durumlarla ilişkiye yöneliktir (Steketee ve ark,1985).
Öngörülen işlevler ve korku tiplerindeki bu farklılıklar, yıkama ve kontrol etme kompulsiyonlarının OKKB ile farklı bağlantıları olduğunu düşündürebilir. Örneğin, eğer obsesif kompulsif kişiliğin temel özellikleri geleceğe yönelik ve korunma amaçlıysa kompulsiyonun yıkamadan çok kontrol etme biçiminde olması beklenebilir.
Obsesif kompulsif kişilik özelliği bulunan bir çok kişinin kontrol, bağımsızlık ve sonuçları öngörme ile aşırı uğraştıkları bildirilmiştir (Pollak, 1987b). Obsesif kompulsif kişilik özellikleri olan bireylerin geleceğe dönük ilgileri de vurgulanmıştır (Nestadt ve ark., 1991). Bu klinik betimlemeler, obsesif kompulsif kişilik özelliklerinin ve kompulsif kontrolün, geleceğe dönük olma özelliğini paylaştıklarını düşündürmektedir. Dolayısıyla, genel obsesif kompulsif semptomatolojiden çok kontrol etme kompulsiyonuyla OKKB özellikleri arasında bağlantı bulunması beklenebilir.
Gerçekten de, hastaneye başvurmamış popülasyondaki özgül obsesif kompulsif kişilik özelliklerini inceleyen son çalışmalar bu görüşü desteklemektedir. Kararsızlık görüngüsünün incelendiği çalışmalarda, OKKB eğilimi ve kompulsif kontrol arasında önemli bir ilişki olduğu bildirilmektedir (Frost ve Sher, 1989; Frost ve Shown, 1993; Gibbs ve Oltmanns, 1995). DSM III R OKKB ölçütlerinden biriktirme davranışının da klinik boyut taşımayan kontrol etme davranışıyla seçici biçimde ilişkili olduğu ifade edilmiştir (Frost ve Gross, 1993) Kararsızlık ve biriktirme davranışının gelecekteki bir felaketi önlemek üzere işleyen mekanizmalar olduğu düşünülebilir.
N.Türksoy K
|