|
Frosch ve Wortis 1954’te impuls kontrol bozukluklarını ikiye ayırmışlardır. Birinci grupta dönemsel bozukluklar yer almaktadır. Bunlar kleptomani, piromani, madde bağımlılığı, perversiyonlar, impulsif cinsel bozukluklar ve katatimik eksitasyonları kapsamaktadır ve impulsiyon nevrozları olarak adlandırılmıştır. Ikinci grupta ise kişiliğe entegre olmuş, yaygın impuls bozukluğu bulunmaktadır (Stein ve Hollander, 1993). DSM’deki ayrım da benzer biçimdedir: I. eksen tanıları ve kişiliğin daha geneline yayılmış olan II. eksen tanıları.
Impulsif agresyonda çeşitli nörotransmiterler rol oynuyor olabilir, ancak OKB ve impulsivite ilişkisinde bunların en önemlisi serotonin gibi görünmektedir.
Filogenetik gelişim evreleri boyunca bütün hayvanlardaki en temel davranış özelliğinin çevreye katılmaya yönelik davranışın başlatılması ve bu yönde süregiden bir davranışın durdurulması olduğu ileri sürülmüştür. Serotonerjik aktivitede yavaşlama, davranış inhibisyonunda bozulmaya yol açmaktadır. Örneğin serotonin reseptör antagonistleri cezalandırmanın baskılayıcı etkisine karşıt etki göstermekte ve bu etkiler, serotonin öncüllerinin enjeksiyonu ya da serotonin geri alım inhibitörleriyle engellenebilmekte, yani cezalandırmanın baskılayıcı etkisi yeniden sağlanabilmektedir.
Brown ve ark. (1979; 1982), çalışmalarında kişilik bozukluğu olanlarda BOS 5HIAA düzeyinde düşme saptamışlar ve bu düşmenin yaşam boyu agresyon skalası puanlarıyla bağıntılı olduğunu görmüşlerdir. Sonraki bir dizi çalışma (Brown, 1986), BOS 5HIAA ve impulsif-agresif davranış arasında ilişki olduğunu doğrulamıştır. Linnoila ve ark.’nın çalışmasının (1983) bu bağlamda ayrı bir önemi vardır. Söz konusu çalışmada agresif davranış impulsif olan ve olmayan biçiminde ikiye ayrılmış ve BOS 5HIAA düzeyi yalnızca impulsif agresyonla bağıntılı bulunmuştur. Başka çalışmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır (Asberg ve ark., 1987). Ayrıca farmakoterapi araştırmalarında serotonin üzerinden etkili ilaçların impulsif agresyonda etkili olduğu saptanmıştır (Stein ve ark., 1993).
OKB ve impulsif agresyon arasındaki ilişki, birbirine karşıt olarak tanımlanabilen impulsivite (zarar arama davranışı — harm-seeking behavior) ve kompulsivite (zarardan kaçınma davranışı — harm-aversive behavior) bağlamında tartışılabilir. Ayrıca, OKB semptomatolojisinde yoğun agresif içerik bulunabilir. OKB öteden beri hostilite ve öfke kavramlarıyla birlikte anılmıştır. Freud (1957) obsesyonel nevrozun semptomatolojisinde nefret ve erotizmin oynadığı olağanüstü. büyüklükteki rolden söz edmiştir. Sonraki psikanalitik yazılarda da anal erotizm vurgulanagelmiş, ancak bunlar deneysel verilerle pek desteklenmemiştir.
Manchandra ve ark.(1979) obsesyonel nevrozu olan hastaların düşmanca duygu (hostilite) düzeylerinin depresif kontrollere göre daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir. Başka yazarlar da öfkenin dışavurumuyla obsesyonel nevroz arasında güçlü bir bağlantı olduğunu, depresiflerdeyse böyle bir bağlantının olmadığını belirtmişlerdir (Millar, 1983).
OKB’nin bir altgrubunda impuls kontrol yetersizliği olduğu saptanmıştır.Bu hastalarda öğrenme zorlukları, frustrasyon toleransı bozukluğu, insan ilişkilerinde sorunlar gibi çocukluk çağı psikopatolojilerinden söz edilmektedir (Hoehn-Saric ve Barksdale,1983). ECA çalışmasında da OKB ve çocukluk çağı uyum bozuklukları arasında anlamlı bir birliktelik ilişkisi saptanmıştır (Stein ve ark., 1993).
OKSB içindeki başka bozukluklarda da impulsif agresyon görülebilir. Tourette hastalığında obsesif-kompulsif semptomlar impulsif agresif semptomlarla birlikte görülür (Shapiro ve ark., 1988). Ayrıca borderline kişilik bozukluğu olanlarda obsesif kompulsif semptomlar bulunabilir (Kernberg, 1975). Prader Villi sendromunda da OKB ve impulsif agresyon bir arada bulunur. OKB ve kimi OKSB hastalarındaki (Tourette hastalığı, trikotilomani ve borderline kişilik bozukluğu) impulsif ve kompulsif davranışlar karşılaştırıldığında, OKB’lilerde impulsivite diğer gruplara göre belirgin biçimde azken, hostilite ve yaşam boyu agresyon puanları farklılık göstermemektedir (Stein ve ark., 1992). Genel olarak yazarlar bu sonuçları impulsivite ve kompulsivitenin karşıt yapıda olduğu biçiminde yorumlamanın uygun olmayacağını, gerçekte her ikisinin de self regülasyon bozukluğu olduğunu belirtmişlerdir. Lopez-Ibor (1990), impulsivite ve kompulsivitenin biraradalığının, OKB’nin bir impuls kontrol bozukluğu olduğunu gösterdiği biçiminde marjinal bir çıkarsamada bulunmuştur (Stein ve Hollander, 1993).
Öte yandan impulsif hastalarda serotonin ve frontal lobda hipofonksiyon olduğu, yani kompulsivite ve impulsivitede nörobiyolojik süreçlerin karşıt olduğu öne sürülmektedir. Aynı tedavinin iki grupta da yarar sağlamasına karşın, tedaviye alınan yanıtta farklılıklar vardır. Kompulsiflerin geç ve kalıcı yanıtlarına karşılık impulsifler tedaviye çabuk yanıt verirler, ancak zaman içinde relaps oranları daha yüksektir.
Impulsivite ve kompulsivitenin daha geniş bir çerçevede serotonin disregülasyonu ve frontal disinhibisyonla açıklanabileceğine ilişkin yorumlar da bulunmaktadır. Thomsen ve Jensen(1991) çocuk ve ergenlerde OKB hafif nörolojik hasarla birlikte olduğunda davranış sorunları ve öfkelenmenin daha çok görüldüğünü, aynca frontal hasarlı hastalarda hem impulsivite hem de kompulsiviteye daha fazla rastlandığını bildirmişlerdir.
N.Türksoy K.
|