Hızlı Erişim
Anasayfa | Yayınlarımız | Yazılarımız & Sunularımız | Tedaviler | Psikolojik Testler | Genel Sorular ve Yanıtları | İletişim
Site içi arama:   
Woman with Exotic Plant, Henri Matisse

Travma Cinsel Yaşam OKB

 

OKB >> Obsesif kompulsif spektrum bozuklukları (OKSB)


Tarihçe Tanım Epidemiyoloji Komorbidite OKB ve OKKB Kuramlar OKB'nin nörobiyolojisi Atipik OKB OKB'de İmpuls Kontrolu OKSB Kaynakça
 

 

OKSB son yıllarda ortaya atılmış olan tartışmalı bir kavramdır. Obsesyon ve kompulsiyonlar OKB içinde mutlaka bulunması gereken belirtilerdir. Ancak obsesif düşünce ve kompulsif ritüellerin başka bazı bozukluklarda da bulunabildiği görülmüş ve bu bozukluklardan kimilerinin belirli ortak özelliklere sahip olmalarından ötürü OKSB görüşü ortaya atılmıştır. OKSB ile OKB, klinik semptomlar, başlangıç yaşı, klinik gidiş ve komorbidite gibi özellikler; varsayılan etiyoloji, ailevi gcçiş ve selektif farmakolojik ya da davranışçı tedaviler yönünden benzerlikler içerebilir. Bütün bu hastalıklarda tekrarlayicı davranışlar bulunmaktadır ve düşünceleri ya da eylemleri geciktirme ya da engelleme becerisi bozuktur. Bu kavram, geniş bir yelpaze içinde yer alan birbirinden farklı bozuklukların tanı ve nozoloji, nörobiyoloji ve tedavileri açısından önem taşımaktadır. Kapsadığı hastalıklar üzerinde henüz bir uzlaşma sağlanamamıştır. En geniş ele alınış biçiminde somatoform bozuklukları (beden dismorfik bozukluğu, hipokondriazis), disosiyatif bozukluğu (depersonalizasyon), yeme bozukluklarını (anoreksiya nervosa), impuls kontrol bozukluğunu (trikotilomani, patolojik kumar, cinsel kompulsiyonlar), tik bozukluklarını (Tourette sendromu), impulsif kişilik bozukluğunu (borderline), delüzyonel bozukluğu (delüzyonel bozukluğun somatik alt tipi, şizofreni), ve nörolojik bozuklukları (Sydenham koresi, parkinsonizm, epilepsi, otizm, yaygın gelişim bozukluğu) içermektedir.

Daha yaygın kabul gören dar ele alınışında OKSB, hipokondriyazis, anoreksiya nervoza, beden dismorfik bozukluğu, impuls kontrol bozukluğu (trikotilomani, patolojik kumar, cinsel kompulsiyonlar), impulsif kişilikleri (borderline kişilik bozukluğu, antisosyal kişilik bozukluğu) kapsamaktadır.

Hastalıklar arasındaki bağlantı üç boyutta ele alınmaktadır(Hollander, 1993):

1) Riskten kaçınma/ riske atılma boyutu

Kompulsif--------------------------------------------------------------Impulsif

OKB HIP BDB AN DEP TS Trik PK Seks kom AKB BKB 

2) Bilişsel/motor boyutu

Bilişsel ----------------------------------------------------------------Motor

Saf obsesyonel HIP DEP BDB Trik Çocukluk OKB TS

3) Belirsizlik/ kesinlik boyutu

Belirsizlik-------------------------------------------------------------Kesinlik

Kuşkunun olduğu OKB BDB ADD Obsesyonlu sch Sanrılı özellikli OKB Sanrılı öz. BDB

Riskten kaçınma/riske atılma boyutunun riskten kaçınma (ya da kompulsif) uç noktası gelecekteki zarar olasılığını abartmayı, riske atılma (yani impulsif) uçsa davranışın olumsuz sonuçlarının bütünüyle farkında olmaksızın eylemde bulunmayı içerir. Pek çok OKB’li hasta kompulsif uçtadır; ancak bazılarının çoğunlukla kontrol altında tutulan belirgin agresif ya da seksüel impulsları vardır. Trikotilomani, patolojik kumar, kleptomani, seksüel kompulsiyonlar gibi impuls kontrol bozuklukları ve impulsif kişilik bozuklukları (yani borderline kişilik bozukluğu) gibi bu spektrumun öbür ucunda yer alan tablolardaysa hastalar impulsivitenin olumsuz sonuçlarını hafifserler.

İkinci boyutun bir ucu bilişsel (yani obsesyonel) özellikleri, karşı ucu motor (yani ritüelistik) davranışları içerir. Saf obsesyonlar, hipokondriyazis, depersonalizasyon ve beden dismorfik bozukluğu birincil olarak obsesif preoküpasyonla karakterizedir. Üçüncü boyut, obsesyonel belirsizlik–ADD–sanrısal kesinlik boyutudur. Bu boyutun bir ucunda içgörüsü tam OKB, karşıt ucunda ise sanrısal özellikli beden dismorfik bozukluğu (BDB) ya da sanrılı bozukluğun somatik tipi yer almaktadır.

Kompulsif ve impulsif bozukluklar birbirine zıt uçlarda yer alırken, bazı hastalarda hem kompulsif hem de impulsif özellikler söz konusu olabilir. Hatta, egodistonik ya da haz verici özellikleri olsun ya da olmasın, her ikisi de tekrarlayıcı davranışları geciktirme ya da engelleme becerisinden yoksundur. Tedavi çalışmalarında OKB (Goodman ve ark., 1992), BDD (Hollander ve ark., 1989a), hipokondriyazis (Fallon ve ark., 1991), depersonalizasyon bozukluğu(Hollander ve ark., 1990b ). ve anoreksiya nervozanın (Kaye ve ark., 1991) SSRI’lara daha iyi yanıt verdiği bildirilmiştir Patolojik kumar, cinsel kompulsiyonlar, parafililer ve impulsif kişilik bozukluklarının da SSRI’lara yanıt verdiği belirtilmektedir (Hollander, 1993). Antiobsesyonel ilaçlara yanıt bir spektrum oluşturmak için tek başına yeterli değildir. Depresyon, panik bozu.kluk, sosyal fobi ve başka bazı hastalıklar da SSRI’lara yanit vermektedir. Ilaca yanıt eğer, semptomatik ve biyolojik benzerliklerle birleşirse bir spektrumdan söz edilebilir.Yapılan araştırmalarda bu yönde olumlu sonuçlar alındığı bildirilmektedir (Hollander, 1993).

OKSB biyolojik modellerinden çoğunun merkezinde serotonin bulunmaktadır. Bu varsayım söz konusu hastalıkların aynı ilaçlara benzer biçimde yanıt verdiklerine ilişkin gözlemlere dayanmaktadır. Hayvanlar ve insanlar üzerinde gerçekleştirilen çok sayıda çalışma beyin serotonin sisteminin iştah, mood, kişilik özellikleri ve nöroendokrinolojik işlevlerin düzenlenmesinre rol oynadığını düşündürmektedir (Kaye ve ark., 1993). Bu nedenle, beyin serotonerjik disfonksiyonu anoreksiya nervoza semptomatolojisine yol açıyor olabilir. Açlık ya da kilo kaybının sonuçları etkilemesinin engellenmesi amacıyla hastalar normal kiloya ulaştığında yapılan ölçümde BOS 5-HIAA düzeyi yüksek bulunmuştur, dopamin metaboliti olan homovalinik asit(HVA) düzeyinde ise bir farklılık saptanmamıştır (Kaye ve ark ,1993). Beyin serotonerjik yolakların iştah inhibisyonu yaptığı belirtilmektedir. Sinaps-içi serotonini artıran ya da serotonin reseptörlerini doğrudan uyaran tedaviler iştahı azaltmaktadır (Blundell, 1984).

BOS serotonin düzeyinin düşüklüğünün, impulsif, süisidal ve agresif davranışla bağlantılı olduğu düşünülmektedir(Linnoila ve ark.,1983). Anorektik hasta grubunun rijid, ritüelistik, mükemmeliyetçi ve aşırı titiz, yani impulsivite karşıtı özellikleri bu açıdan da ilginçtir. OKB hasta grubu ile gerçekleştirilen çalışmalar da benzer serotonin aktivitesi bozukluğuna işaret etmektedir. Anorektik semptomlar pek çok yönüyle obsesyon ve kompulsiyonları andırmaktadır. Beden imajı ve zayıf olma isteği ile ilgili tekrarlayıcı, intruzif düşünceleri bulunmaktadır. Hastalar obsesyonlarının kendi zihinlerinin ürünü olduğunun farkındadırlar. Ancak anorektikler semptomlarını saçma bulmazlar, düşüncelerini baskılamaya, zihinlerinden uzaklaştırmaya çalışmazlar. Ritüel biçimindeki yeme alışkanlıkları kompulsiyonu andırır, tekrarlayıcıdırlar, amaca yönelik ve istemli değildir; bir obsesyona yanıt olarak ya da stereotipik olarak yinelenir. Fakat bu davranışlar sıkıntıdan kurtulmak üzere gerçekleştirilmez. Anoreksiya nervoza tedavisinde serotonin geri alımını engelleyen ilaçlar ve davranış tedavisi etkili olmaktadır. BOS 5HIAA düzeyi, klomipramine yanit veren OKB ve anoreksiya nervozada yüksek bulunmuştur (Thoren ve ark., 1980). OKB’de olduğu gibi m-CPP ile yapılan çalışmalarda BDD, Tourette hastalığı, anoreksiya, depersonalizasyon, borderline kişilik bozukluğu ve trikotilomanide kendiliğinden oluşan semptomlara benzer semptomlar ortaya çıkmıştır (Hollander, 1993).

OKB ve OKSB’lerin bir bölümünde nörolojik bozukluklar saptanmıştır. Kimi hastalarda semptomlar kafa travması, ensefalit ve doğum sonrasında anoksiyi takiben ortaya çıkmaktadır. Kimi zaman da Syndenham koresi, Tourette hastalığı, otizm ve yaygın gelişim bozuklukları, Huntington hastalığı ve parkinsonizmle birlikte görülmektedir (Hollander, 1989b).. Görüntüleme yöntemlerinde Tourette hastalığı, Huntington hastalığı ve Syndenham koresinde olduğu gibi OKB’de bazal ganglia ve orbital frontal disfonksiyon saptanmıştır (Swedo ve ark., 1989).

N.Türksoy K.

 

 © 2022 Simurg Psikiyatri Psikoterapi
Kullanım Sözleşmesi | KVKK Aydınlatma Metni